İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Gazeteci Sedef Kabaş’ın bir televizyon programında söylediği sözler nedeniyle ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ suçlamasıyla başlatılan soruşturmada gece yarısı gözaltına alınarak, tutuklanmasını değerlendirdi.
Televizyon programında Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla soruşturma açılan ve gece 02.00’de Sarıyer’deki evinde gözaltına alınan gazeteci Sedef Kabaş, dün sevk edildiği sulh ceza hakimliği tarafından tutuklandı.
Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği tutuklama gerekçesinde, eylemin televizyon programında gerçekleştirilmiş olması sebebi, suçun nitelikli hali kapsamına girdiği ve cezada aktarım ön görüldüğü hususları birlikte değerlendirildiğinde, Sedef Kabaş’ın üzerine atılı suçu işlemiş olduğu konusunda kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunu kaydetti.
Hakimlik, atılı suçun vasıf ve mahiyeti ile eylemin nitelikli hal olarak düzenlenmiş olması karşısında kanunda ön görülen cezanın alt ve üst sınırı nedeniyle kaçma ve saklanma ihtimalinin yüksek olduğu, bu nedenle bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, bu doğrultuda tutuklamanın ölçülü olduğu kanaatine varıldığı gerekçesiyle Kabaş’ın tutuklanmasına karar verildiğini belirtti.
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Türkiye’nin bir hukuk devleti olmaktan, yargının bağımsız ve tarafsız olmaktan çıktığını belirterek, Sedef Kabaş’ın tutuklanmasıyla ilgili birçok hukuksuzluğun yaşandığını kaydetti.
Durakoğlu, “Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 299. maddesi yani ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ maddesi parlamenter sistemin maddesidir. Parlamenter sistemin cumhurbaşkanı tarafsızdır ve devletin birliğini temsil eder. Dolayısıyla, böyle bir düzlemde 299. maddeyi ve onun koşullarını anlayabilmek son derece doğaldır.
Ancak 2017 rejimine geçildikten sonra, bir başka deyişle, tarafsız olmayan bir cumhurbaşkanı seçtiğimiz andan itibaren, bir partinin genel başkanlığını da uhdesinde tutmaya devam ettikçe cumhurbaşkanlığı yaptığını kabul ettiğiniz andan itibaren, 299. madde ifade özgürlüğünü sınırlandıran bir iktidar partisinin genel başkanına herhangi bir biçimde muhalefet etmeyi sınırlandıran bir noktaya doğru dönüştü.
Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bu maddeden yapılan yargılamaların hukuki olmadığı gibi bir noktaya da işaret etti. Böyle bir tablo karşısında Türkiye’nin 299. maddeyi kaldırması ya da değiştirmesi söz konusu olması gerekirken, bu yapılmadı. Yapılmadığı gibi, şimdiye kadarki cumhurbaşkanlarının hiçbirinin yapmadığı kadar sayısal olarak söylüyorum, mahkumiyetler ve soruşturmalarla karşı karşıya kalındı. Birinci yanlışlık buradan ileri geliyor” dedi.
Sedef Kabaş’ın ifadeye çağrılmadan, gece yarısı gözaltına alınmasını da eleştiren Durakoğlu,
“Hukuken baktığınızda, kişiliği işaret etmeyen ve özü itibariyle bir Çerkez atasözü olduğu ifade edilen bir ifadenin doğrudan doğruya sanki kendilerine atfedilmiş gibi anlaşılması da doğru değil. Yine evrensel hukukun bütün kuralları özellikle kamuya mal olmuş kişilerin, siyasetçilerin kendilerine yapılan eleştirilerde başkalarına göre daha tahammüllü olmaları gerektiğini söylüyor.
Bu tahammülün gösterilmemiş olması da başka bir handikap. Herkesin bildiği, gazetecilik yapan, herkese açık bir biçimde dijital medyanın bütün olanaklarını kullanan, sözü özü bilenen bir kimsenin gece saat 02.00’de gözaltına alınmasını anlayabilmek de mümkün değil.
Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre çağrıldığında gelebilecek kişidir. Gelmediği zaman bu önlemlerin alınması düşünülebilir. Ama gelebilecek olan kişi için, öncelikle çağrılması gerekirken bunun yapılmamış olması kabul edilebilir bir şey değil” diye konuştu.